Film müzikleri sinema zevkimizin büyük bir parçasını oluşturur. Sinematografiyi etkileyen, filme şiirsellik katan, kendimizi filmin içerisinde hissettiğimiz ve ‘an’ı yaşatan film soundtrackleri olmuştur. Hatta bazen sadece müzikleri için izlediğimiz filmler vardır. Bu müziklerin kısa bir gelişimini özellikle ‘doğaçlama’ film müziklerini araştırma fırsatım oldu. Bu yazımda bunlardan bahsedeceğim.
Filmler en başından beri stüdyo ortamında hazırlanan müziklerle değil, müziğin kaydedilmediği dönemler için canlı müzik ve ‘doğaçlama’ şeklinde yapılıyordu. Yani seyirci filmi izlerken aynı zamanda arkada bir piyano ile eşlik eden piyanist görüyordu. Bunu tabii özellikle 1920’lerde ‘sessiz film’ döneminde görmekteyiz.
Film müziğinin ortaya çıkışı film gösterimleriyle birlikte başlamıştır. Bilinen ilk film müziği Lumiere kardeşler tarafından yapılan ilk film gösterimleri sırasında kullanıldı. Paris’te Boulevard Des Capucines’deki Grand Cafe’de, 28 Aralık 1895 günü yapılan film gösterimi sırasında filme piyano eşlik etmiştir (Prendergast, 1992; Maas,1993; Brown,1994). Çok kısa bir zaman sonra Lumiere Kardeşlerin İngiltere’deki halk gösterilerinde, Londra’nın çeşitli tiyatrolarında 20 Şubat 1896 tarihinde ve yine aynı yılın Nisan ayında bu kez orkestra eşliğinde gösterilmiştir. (Prendergest,1992)
Müziği iyi seçildiği takdirde filmin seyirciyi daha çok etkilediğini düşünen yapımcılar filmlere özel müzik yapılmasını ister. Elbette bu sayede müzik sektörü sinemaya daha fazla girmeye başlar ve soundtrack üzerinden ticari olarak bakılmaya, plak çıkartılmaya başlanır. Gramofonun gelişmesi ve kayıtların başlaması aynı döneme denk gelir. Bunun yanı sıra The Jazz Singer (1927) filmiyle sinemada müzikal dönem ortaya çıkmıştır. Ardından 1930 ve 40’larda Amerika’da müzikallerin yerini konulu filmler alır ve bunlarda müzisyenlerin yeni materyallere ihtiyacı olmuştur. Sessiz filmlerden kalma repertuarların yerine kendi stüdyolarında kendi film müziklerini oluşturma dönemi başlamıştır. Böylece Hollywood’da besteci sayısında artış olmuştur. Devamında birçok besteci ve şarkıcı çıkmıştır. Hepsi filmden ‘esinlenmiş’ veya öncesinde var olan bir müzik kullanmıştır.
Yani biz aslında film sırasında doğaçlanan, o anda şekillenen bir müziği sessiz sinema döneminden beri görmemekteyiz. İlk defa Fransız yönetmen Louis Malle, Ascenseur pour l’échafaud (1958) (İdam Sehpası) filmiyle doğaçlama film müziğini geri getirmiş, Caz sanatçısı Miles Davis’e dört kişiden oluşan grubuyla birlikte film müziğini doğaçlama yaptırmıştır. Saat 23.00’ten sabah 05.00’e kadar Miles Davis ve müzisyen arkadaşları (Barney Wilen, Rene Urtreger, Pierre Michelot, Kenny Clarke) filmi izlerken emprovizasyon yapmışlardır. Özellikle filmin başrol oyuncularından biri Jeanne Moreau yürüyüşü ile Miles Davis’in trompetinin uyumu büyüleyicidir ve görme ve işitme zevkini birlikte yaşatır.
Türk sinemasında ise ilk olarak Bağımsız sinema yönetmeni Cenk Kaptan, Mukadderat (2010) filmiyle Evde Yoklar Orkestrası ile çalışıp film müziğini doğaçlama bir şekilde ortaya çıkarmışlardır. Cenk Kaptan, çektiği filmi Tatlı Rüyalar (2006) ile Kısa Çek Uzun Olsun Kısa Film Festivali’nde ödül almıştır.
Bir etkinlik veya proje bazında bakacak olursak Türkiye’de David Lynch filmlerini tekrar yorumlayarak emprovizaysonunu yapan müzisyenler ise ismini Haruki Murakami’nin kitabından alan ‘Sputnik Sweetheart’ adıyla Şevket Akıncı ve Tuna Pase’dir. Amerikalı yönetmen David Lynch genellikle filmlerinde müziğe önem verir ve film müziklerinin çoğunu Angelo Badalamenti üstlenmiştir. Bunun yanında zengin müzisyen kadrosunda Rammstein’ı, David Bowie’yi, Roy Orbison’ı da görmekteyiz. Aynı zamanda ressam olan yönetmen ‘’The Big Dream’’ adıyla kendi albümünü de çıkartmıştır ancak filmlerinde doğaçlama olarak kendi müziğini kullanmamıştır.
Selen Ulusoy Özdere